BİR MABEDİN ÖYKÜSÜ BRUNELLESCHI’NİN KUBBESİ – ROSS KİNG

“Mimarlık yalnızca el becerisinden ibaret, güzellik ve şeref iddiası taşımaz bir sanattır.” Bu sözler Romalı devlet adamı Seneca’ya ait. Seneca, Ahlaki Mektuplar’ında mimarlığı sanatın 4 dalından en alt kademeye oturtur ve alelade olarak niteler. Vitruvius dışında Antik Çağ’dan ismi zikredilen mimara pek rastlanmaz. Orta çağa ait yapılar pek çoğunun mimarı bilinmiyorken tüm ihtişamıyla korunmasına rağmen mimarlar bugün gıpta edilen üne nasıl kavuşmuştur?

Hikayeye göre Tufan’dan sonra Babil çöllerine göç eden insanoğlu, bir şehir var etme arzusuyla işe koyulur. Cennete ulaşma hırsı gözün gördüğü zirveyi, gök kubbeyi kendine düşman edinir. Yıkımla sonuçlanan taş yığınları, piramit gibi yeni formüller doğurur. Biçare insanoğlu hüsranın sonunda çareyi tapınmakta bulur belki de.

Floransa Katedrali (Santa Maria Del Fiore)

Görsel 1.: Floransa Katedrali (Santa Maria Del Fiore)

 

13.yy Floransa’sında harap haldeki katedralin yerine görkemli bir katedral inşa edilmek istenir. O kadar ki, katedralin heybetini artırmak için yapının güneyinde yer alan sokağın zemin kotu düşürülmüştür. Arnolfo di Cambio’nun tasarımı uygulamaya henüz başlamışken mimar vefat eder ve maket kendi ağırlığını taşıyamayıp yıkılınca ortada atılmış bir temel ve bir belirsizlik kalır. Katedralin yapımından sorumlu idare –ülkedeki tüm yapılardan sorumlu olduğundan dönemin imar bakanlığı denebilir– yeni projeler için mimarlara teklif götürür. Giovanni di Lapo Ghini’nin payandalarla desteklenmiş klasik Gotik tasarımındansa payandalardan kurtulmuş, kubbeye farklı bir taşıyıcı çözüm getiren Neri di Fioravanti’nin tasarımı tercih edilir. Dönemin Floransa’sı; Almanya, Fransa gibi düşman ülkelerdeki katedrallere benzememesi amacıyla payandalı tasarımı tercih etmediği düşünülmektedir. Kaldı ki yakın dönem mimarlarından Gaudi’nin de Gotik katedrallerdeki uçan payandaları zavallı koltuk değnekleri olarak nitelendirdiğini ifade edelim. Neri’nin tasarımı çift cidara sahip kubbesiyle, dışarıdan daha yüksek algılanacak ve cidarlar arasındaki hava ile izolasyonu sağlayacaktı. Kubbe, iç içe geçmiş dört adet beşik tonozdan oluşan sekizgen planlı bir manastır tonozuydu. Peki sivri beşinci (quinto acuto) olarak isimlendirilen bu kubbe nasıl inşa edilecekti? 1418’de idare bir yarışma açar ve pek çok katılımcının arasından bir kuyumcu ve saat ustası olan Filippo Brunelleschi seçilir. Bir zanaatkarın böyle prestijli bir projeye atılması abes görülmesin çünkü Donatello, Leonardo da Vinci ve hatta pek çok sanatkâr da benzer yolları kat etmiştir.

 

Görsel 2.: Santa Maria Del Fiore kubbesinin tasarımı

 

Filippo kubbe inşası için o güne kadar kullanılan kemer kalıbını reddetmiş, balıksırtı tuğla örgüsü ve kubbenin etrafını saran bir dizi kumtaşı ve ahşap hatıl ile bir kıskaç oluşturmuştur. Kalıp kullanmadan yapılacak bir kubbe fikri, kubbeyi 91,4 m yüksekliğinde bir toprak yığınıyla destekleme gibi fikirlerin yanında delilikle suçlanacak derecede sıradışı bir çözümdü. Ağırlığı neredeyse bir tonu bulan kumtaşı hatılların taşınması için de ayrı bir çözüm getiriyordu Filippo. Tasarladığı kaldıraç ile deha unvanına bir adım daha yaklaşacaktı. Kaldıraç Rönesans için de önemli bir makine olacak, Leonardo da Vinci gibi sanatkârlar tarafından çizimi yapılacaktır.

Bu görkemli katedral için tüm imkanlar seferber edilmişti. Kara ulaşımında aksaklık yaşanmasa da Arno gibi değişken akıntılara sahip nehir yollarında problem yaşanmaktaydı. Filippo’nun yükleri karşıya geçirmek için tasarladığı makine –ya da tekne– dünyada patenti alınan ilk icat oldu. Böylelikle benzeri üretilecek bir makine yakılmaya mahkûm olacaktı. Ünlü deha, dünya tarihine bir kayıt daha düşmüş, sanatkarların taklit korkusuna son vermişti.

Filippo’nun katkıları bunlarla sınırlı değildi. Sert bir usta olan Filippo şantiyede disiplini sağlamış hatta zaman kavramına bile el atmıştı. 15.yy’a kadar zaman, kilise ayinlerinin saatlerine göre –Latince saat anlamına gelen hora kelimesi dua ile eşanlamlıdır– düzenlenmekteydi. Bir saat her biri onar dakikalık dört çeyreğe, bir dakika da kırk saniyeye bölünürdü. Yapılan düzenlemeye göre hayat hızlanmış ve bugün kullanılan güncel saat modeli türetilmiştir.

 

Görsel 3.: Santa Maria Del Fiore kubbesinde balıksırtı tuğla deseni

 

Santa Maria del Fiore Katedrali toplumun her kesimini etkilemiş, kubbenin üzerindeki fener Gökbilimci Paolo Toscanelli tarafından gözlem amacıyla kullanılmıştır. Toscanelli’nin gözlem neticesinde hazırladığı harita ve tablolar Christopher Colombus için ilham kaynağı olmuştur. Columbus, bu belgelerle Hindistan’ı deniz yoluyla keşfetme gayretini bulmuş, Avrupa’ya dünyanın hâkimi olma yolunu açmıştır.

Filippo her ne kadar fenerin yapımını görememiş olsa da katedralin karşısına geçip koltuklarını kabartmıştır zannederiz. Kendisine duyulan saygı neticesinde naaşının katedralin altına gömülmesine karar verilmiş, mezar taşına ise büyük deha sıfatı işlenmiştir. Ölümünden kısa bir süre sonra büstü yapılacak ve katedralin ilk mimari Arnolfo’nun büstü yanına yerleştirilecekti. Filippo’nun başarıları toplumun mimarlık algısını baştan aşağı değiştirmiş, bu sanatın bir sanatkâr eliyle varolduğunu bize göstermiştir. Gotik üsluba sahip ilk katedral kabul edilen St. Denis gibi sanat tarihinde yer edinmiş eserlerin mimarının bilinmezliğine son vermiştir.

Yazan: Ahmet Ünver