Yeryüzüne Nazikçe Dokunmak // Glenn Murcutt

Living Cities Forum 2019’da Glenn Murcutt ile yapılan söyleşiden bir bölüm ,

söyleşi  videosu Mimarhane tarafından eğitim amaçlı çevrilmiştir.

Orijinali :  https://www.youtube.com/watch?v=v52wPzAdcUA

 

Batı Avustralyalı bir mimar, adı Brian Klopper, bir gün bana geldi ve “yıllardır
yaptıklarınızı inceledim ve gördüm ki Batı Avustralya Aborijinleri’nin anlayışına
çok yakın bir şey yapıyorsunuz.” dedi. Nedir o dedim, “yeryüzüne nazikçe
dokunmak” dedi.

Şimdi, yeryüzüne hafifçe dokunmak meselesinin en önemli tarafı, bunun bir
binanın yere dört kolon ile bağlanmasından ibaret bir konu olmaması.
Yeryüzüne nazikçe dokunmak, bugün burada açıkladığım gibi, ne kadar enerji
kullanıldığınızla da ilgilidir. Ahşap 5 mega jul/kg, çelik 43 mega jul/kg ve
alüminyum 143 mega jul/kg.

Demek ki eğer alüminyum kullanıyorsanız, onu
çok az, çok verimli kullanmak zorundasınız.

Çelik kullanıyorsanız, verimli
kullanmalısınız.

Ahşap kullanıyorsanız, verimli kullanmalısınız.

Ahşabı büyüme
hızından daha düşük bir oranda biçecek şekilde kullandığınızda, böylece çok
düşük işleme tabi tutarak yenilenebilir bir kaynağa sahip olacaksınız, ki bu
müthiş bir şey! İşte yeryüzüne nazikçe dokunmak böyle bir şey.

Yeryüzüne nazikçe dokunmak, bir binayı geri sökülebilecek biçimde bir araya
getirme süreci ile ilgili bir şey. Mesela bir döşemeyi zemine sabitlerken gizli
çiviler değil, açık çiviler de değil, çivileri hiç kullanmayıp onun yerine vidalar
kullanmaktır, tapalı, sökülebilir vidalar, ki böylelikle onu tekrar kullanabilelim.
Veya bir dek yapıyorsunuz diyelim, her kirişin üzerine bir koruyucu metal levha
koyarsınız bu çürümeyi engeller, ve böylelikle ıslanıp kuruma yaşamadığı için
de sonsuza kadar dayanacaktır.

Bir yapı tasarladığınız zaman onda büyük bir
değişiklik yapabilirsiniz ve böylelikle kullandığınız her bileşeni tekrar
kullanabilirsiniz.

Yeryüzüne hafifçe dokunmak böyle bir şeydir, çünkü ona belki
bir kere dokunursunuz, tamamdır, ama ondan sonraki her yeni seferi insan
gücüne, işçiliğine bağlıdır, ki bu da son tahlilde yenilenebilir bir enerji
kaynağıdır, anlatabildiysem.

Yani, hemen ilk fırsatta “hadi bunu yıkıp yenisini yapalım” demek yerine
öncelikle zaten ayakta mevcut olan tüm bu yapılarla ilgilenmek zorundayız.
Bunu yaparsak %20 gibi bir geri dönüş elde edebiliyoruz, oysa ki yeniden
işlevlendirmede ancak %15 elde edebiliyoruz. Bu da yeryüzüne nazikçe
dokunmakla alâkalı…

Mevcut malzemenin kullanılmasının önemini, sadece
önemini değil buna yönelik sorumluluğunu da anlayan işverenler bulmalıyız.

Mesela, bu beton bir binaysa, bu binayı nasıl tekrar işlevlendirebiliriz?
Şimdiden sonra çok katlı ahşap yapılar üreteceğiz, Sidney’de şimdiden
yapılıyor bunlar, vidalanıyor, bir araya getiriliyor. Bunları bağlantı levhalarıyla
[süyek biçimde] cıvatalar ile birbirine bağlarsak, olduğu gibi sökülebilirler…
Tamamen ortadan kaldırılabilirler, hiç bir şeyi kaybetmiş olmazsınız. Her şey
sökülebilir, bu da yeryüzüne nazikçe dokunmakla alâkalı…

Yani bu tekrar kullanmak, tekrar işlevlendirmekle ilgili, ve çevreye duyulan
saygı ve sorumlulukla. Mesela burada referans verdiğim, Sidney’deki kendi
evim, onun tuğlalarını bir keski ile ben kendim temizledim. Üzerlerinde kireç
harcı vardı, et sıyırır gibi sıyrıldı gitti. Tek yapmamız gereken onu kırıp
parçalamak, biraz daha kireç eklemek, ve harcı tekrar kullanmaktı. Hiç bir şey
kaybolmadı… Tüm tuğlalar tekrar kullanıldı, tüm harç tekrar kullanıldı, hiç bir
şey atılmadı, çöp olmadı. İlerlemek budur, ben ilerledim, 1913’te onlar o
binayı inşa ederken, benim şimdi bu yaptığıma nasıl imkan sağladıklarını
ilerleyerek göstermiş oldum. Oysa ki içine çimento koysaydınız, tuğlaları
tekrar kullanamazdınız, hatta onları kolay kolay yıkamazdınız bile, hepsi de çöp
olurdu.  En iyi ihtimalle kırılıp yol altı dolgusu olurlardı.

Çeviren : Celaleddin Çelik