Bugün İçin Mimar Sinan
Ali Uzay Peker | Halil İbrahim Düzenli
18 Nisan 2020

Redaksiyon ve Araştırma : Betul Uyan – Mimarhane 3. sınıf öğrencisi

Konu Başlıkları

07:37 Mimarlık Tarihini Kozmoloji Üzerinden Anlamak

14:12 Mimar Sinan’a Dair Mevcut Araştırmalar

33:05 Mimar Sinan’a Bugünden Bakmak

42:01 Taklit Ederek Mimarlık Öğrenmek

54:20 Rönesans ve Barok Döngüselliği

56:17 Sorular: Üslup ve Etik Farklılığı

01:04:02 Sorular: Restorasyon Alanında Taklit Etmenin Önemi

01:10:16 Sorular: Zamanın Üslubu

01:18:43 Sorular: Meşk Yöntemi ile Öğrenme

01:24:39 Sorular: Millilik ve Yerelliğin Farkı

Programın Ayrıntılı Redaksiyonu

  • Düzenli: Bir sanatı, bir mimarlığı, bir dönemi anlamak için onu topyekûn anlamak gerekir. XIII. yüzyılın sanatını anlamak için Gazali’yi, Mevlana’yı, Yunus Emre’nin şiirlerini anlamak esastır. Ancak o zaman o dönemki sanatı ve mimariyi kavramak mümkündür. Kısaca, bir dönemi anlamak için o döneme aşina olmanın araçları ve güzergahları nelerdir? Selçuklu ve Osmanlı bağlamında değerlendirebilirsiniz.

Peker: Aslında iki yöntemi var. Bir tanesi kültürün, yani sosyopolitik ortamın içinden girmek. Sosyopolitik ortam üzerine sanat (mimarlık) tarihçileri, tarihçiler gibi arşiv tabanlı araştırma yapma durumunda değiller; çünkü bizim asıl delilimiz zaten binaların kendileri, sanat bağlamında ortaya çıkan somutluklar. Kültür üzerinde çalışma yapan, ürün veren tarihçiler var. Tarihçilerin ortaya döktüğü metinler ve bu metinlerin sentez fikirleri üzerinden mimarlık tarihi yazılabilir. Sanatın sosyal tarihini ve kültür tarihini yazan mimarlık tarihçileri çoğunlukla güncel kaynaklardan bir tarih okuması yaparak mimarlığı yorumluyorlar. Benim vurgulamak istediğim ise dönemin düşünce ürünleri yani felsefi, kozmolojik, tasavvufi metinleri üzerinden bir sanat ve mimarlık tarihi okuması yapmak. Arada tarihçiler olmadan bu metinlerle başbaşa olmak kaybolma tehlikesi taşıyor; ama burada bana çift başlı kartal üzerine yaptığım tezde öğrendiğim kozmoloji alanı yararlı oldu. Kozmoloji aslında astronomi ve fizik üzerine yapılan araştırmalardan ortaya çıkan bir kavramlar dünyasını kullanır ve insanın o dönemdeki evren anlayışını, doğayla karşılaştığı zaman ortaya koyduğu çeşitli düşünce sistemlerini ve kavramlarını gösterir. Kozmoloji, çeşitli kavramları içeren ve bu kavramları da dünyayı açıklamak için kullandığını bildiğimiz bir alan. Ben tasavvufi ve felsefi metinleri okurken kozmolojik açıdan baktım. Evren bilimi açısından baktığım zaman o metinler daha sağlam bir zemine oturmaya başladı. Mevlana’da bulduğum kozmolojik içeriği mimarileştirdim. Sührevî’de, Konevî’de, Arabî’de, Attâr’da ve daha başkalarında bulduğum kozmolojik içeriğin temaları üzerinden kavramları toplayıp mimarlık ile ilişkilendirdim. Gerçekten de mimari tasarımda da etkisi olduğunu gördüğümüz kavramların, dönemin düşünürleri tarafından da kullanıldığını gördüm. ‘İslam mimarisinde teori yoktur, Bernini gibi adamlar yoktur, teorisyenler yoktur. Bunlar olmadığı için de nasıl bir kavramsal çerçeve çizeceğiz?’ diye düşünülür. Burada kozmolojiden edindiğim kavramlar dünyasının bana çok yararı oldu. Bir XIII. yüzyıl Anadolu mimarı o dönemin mimari teorisini açıklayacak olsa bir Rönesans sanatçısı gibi astronomi, felsefe, kozmoloji, tasavvufun kendi bağlamına ait olan yanlarını kullanacaktı. Kozmoloji, tarihçilerin öznel bakış açıları olmadan, dönemin dünya görüşünü daha doğrudan anlamam açısından çok faydalı oldu.

  • Düzenli: Kozmolojinin bütün kökenlerine aşinalık geliştirip mimariye uyarlamak emek gerektiriyor. Buradan yola çıkarak, dönemi anlamanın önemli bir mesele olduğunu ve bunun birçok yolu olduğunu görüyoruz. Anadolu’nun XIII. yüzyılını anlamayı kozmoloji üzerinden sağlamak bir yöntem ve sizin yaptığınız şekli ise XV. yüzyılın eserlerini, özellikle Mimar Sinan’ın eserlerini anlamak için çalışmalar yapılmış ve kuramsal çerçeveler çizilmiştir. Örneğin: Doğan Kuban, daha pozitivist bir yaklaşımla biçimsel şekillenişlere önem göstererek Mimar Sinan’ı Rönesans’la kıyaslar. Gülru Necipoğlu, XVI. Yüzyılda Mimari Ahlak Kodları çalışmasıyla kültür tarihi meselesine değinir. Uğur Tanyeli ise Mimar Sinan’ın muhayyel bir kişilik olduğunu öne sürer. Turgut Cansever, onu bir büyük İslam geleneğine dahil ederek tektonik ve maddi yönlerine değinir. Sizin Mimar Sinan ve eserleri hakkındaki yaklaşımlarınız nasıldır?

Peker: İnsan bilimleri için Mimar Sinan’a veya başka bir konuya yaklaşırken her katkının hakkını vermek, geçmişi yıkarak değil ona katkıda bulunarak bir şey yaptığının bilincinde olmak ve başkalarına referans verirken de onları değerlendirip onlar üzerinden kendi katkısını ortaya koyabilmek önemlidir. Turgut Cansever, bizi, yerel geçmişimizi anlamış ve bunları XXI. yüzyılda ortaya koyabilmiş bir mimarımızdır. Bütün araştırmalar değerlidir ve bütün olarak değerlendirilmelidir. Hala yeni neslin, mimarlık öğrencilerinin, tasarım yeteneklerini geliştirebileceği bir yerel mimarlık tarihi araştırması yoktur.

  • Düzenli: Biz mimarlık tarihi derslerinin müfredatlarında bile bu meseleyi çözebilmiş değiliz. Mimarlık tarihi dersleri, o yekûn içerisinde anlamlı bir yer tutmuyor. Sinan’ı anlamanın duraklarından biri Bizans, biri Selçuklu, biri Maveraünnehir iken okulda bu coğrafyaya dair çok sınırlı fikir aktarabiliyoruz.

Peker: Mimarlık tarihimiz çeviriler üzerinden giden bir mimarlık anlatısı. Lineer bir tarih anlatısı kurgusal bir tarihtir. Bu anlatı, Osmanlı’yı dışarıda bıraktığı ve özellikle XX. yüzyılda bir hanedanlıkla özdeşletirilip dışlandığı için önem verilmedi. Aynı çağın Barok mimarisi daha çok anlatıldı. Modernizm göklere çıkarıldı. Bu kuşağın kendisini bulabilmesi için çok az şey yapıldı.

  • Düzenli: Bunları milliyetçi bir anlayışın aksine mimarlık tarihinde bir şey üretilmişse, bir somut değer ortaya koyulmuşsa; Avrupa’yı bilmekle mükellef olduğumuz gibi İsfahan’daki bir avlulu oluşumun kemerlerini, ışık gölge ilişkilerini bilmekle de mükellefiz.

Peker: Son kuşaklarda bir uyanış var. Onlar da bu zamanın entelektüellerini arıyorlar. Sosyolojik ortam bir süreklilik içinde insanları zihinsel olarak dönüştürüyor; ama üniversite daha kapalı bir kutu. Entelektüellerin yeni kuşağın dünyasını, global trendleri anlayıp geçmişten gelenle birleştirerek gençlere hitap edebilmesi lazım. Gençlerin içinde bulunduğu düşünce dünyasını biçimlendirmeye çalışmak yerine destekleyen, bakış açısı sunan bir ortam olması önemli.

  • Düzenli: Bugünün zihin kuşanımıyla, düşünüş biçimiyle Mimar Sinan’a bakmak nasıl bir durum?

Peker: Mimarlar arasında geçmişle sorunlu bir ilişki var. Geçmişi dışlamak bir yere götürmez. Mimar Sinan’ı bilmek en azından kültürlenmeyi sağlar, bu ilki. İkincisi, Mimar Sinan üzerinden mimarlığı okuyabilirsiniz diyorum ben. Mimarlığın temel prensiplerini: biçim, detaylar, oran, denge, mekan, tipoloji, yapı, bezeme, mimari yazı, içerik, ritim, cephe, kent-bina ilişkisi, işlevler ve biçim ilişkisi, işlev-mekan ilişkisi, mimari lügat, kompozisyonun şekillenmesi, yönelim ilişkileri ağı gibi konularda Mimar Sinan’ın o kadar çok söyleyecek şeyi var ki! Örneğin, formu işleve göre yapmak modern mimarlığın düsturlarından bir tanesi. Mimar Sinan yapılarında ise her işleve uygun bir mekan göremezsiniz. Cansever de bunu eleştiriyor, günümüz mimarlığının her işleve ait bir mekan yaratarak mekanları harcadığını söylüyor. O dönemdeki mekanların işlevle bugünkünden farklı bir ilişki kurar. O mekanları kozmoloji, dünya görüşü, inanç biçimi şekillendirir. Bu inanç biçimi yani kozmoloji de bazı dokuları empoze eder. Bu dokular da mimarlığa uygulanarak mimarlığı sadece günlük işlevin değil, bir teorinin parçası kılar. Bu kozmolojinin arkasında da yaşama biçimi ve doğayla kurulan ilişki olduğu için dolaylı olarak da işlevseldir. Bunları görerek yaklaştığınız zaman, bugün Mimar Sinan’ın eserleri üzerinden bir mimarlık algısı şekillendirebilirsiniz.

  • Düzenli: XVI. yüzyıldan XXI. yüzyıla mimarlığın üretim pratikleri değişti. Mimarların işleri üzerinden meşk yaparak öğrenmek önemli ve siz bunu Mimar Sinan’ın eserleri üzerinden yapmanın gerekli olduğunu vurguluyorsunuz.

Peker: Sadece Mimar Sinan değil; ama o merkezde olmalı bence. Şöyle bir yaklaşım da var: başkasının mimarisi üzerinden öğrenmek taklitçiliğe yönlendirir. Ben bunun çok yanlış olduğunu düşünüyorum. Aslında taklit etmeyen taklitçi oluyor. Yani öğrenciler taklit etmesinler diye gösterilen çaba sonucunda bütün öğrenciler dergi mimarı oluyorlar. Tam tersine, ne kadar çok taklit ederlerse, ne kadar temelden başlarlarsa, bilgi öğrenciye ne kadar doğrudan ve kolayca aktarılırsa, o kadar çabuk kendilerini buluyorlar. Bir insanın kendini bulması için taklit etmesi gerekiyor. Bunu mimarlardan esirgemek hepsini taklitçi yapıyor.

  • Düzenli: Sinan’ın eser çeşitliliği ve taklit meselelerinden kritik noktalara geldik. Peki, Mimar Sinan bir cami mimarı mı? Cami mimarisi alanında eskiyi takit etmek ve etmemek arasındaki fark nedir? Sinan’ın mimarisi dondurulmuş bir sonuç mudur? Günümüz teknolojisi de kullanılarak bunu ilerletmek mümkün mü? Mimar Sinan eserlerine bakılarak bir mimari üslup üretilebilir mi? Böyle bir üslup arayışı anlamlı bir şey mi?

Peker: Mimar Sinan taklitçi bir mimardır. Geçmişte olan herhangi bir binayı taklit etmemiştir; geçmişte olan binaların unsurlarını taklit etmiştir. Örneğin Mihrimah  camii erken Osmanlı döneminin biçimlenişini gösteren daha arkaik bir Sinan eseridir. Oradaki yarım kubbe kullanışı, parçalanmış biçim ilişkileri ve cephe anlayışı Sinan’ın mimarlığı öğrenme aşamasında olduğunu gösteren özelliklerdir.Diğer erken Osmanlı mimarlık geleneğindeki binaların bir uzantısı gibidir. Sinan’ın yeteneğiyle ilgili ipuçlarını görürsünüz; ama o bina detaylarda, parçalarda, ayrıntılarda taklittir. Bu nedenle taklitçiliği öğrenme olarak görürüm. Örneğin Amerika’da yapılan villalara bakarsak geçmişte olan binaların katoloğundan birini seçip yaptırabiliyorlar. Bu taklitçilik olarak dışlansa da Batı’da mümkün olmasının sebebi geçmiş mimarlığın çok iyi çalışılmış olması ve mimarların bunlara çok kolay erişebiliyor olmaları. Mimar Sinan’ın tasarım ilkelerini anlatan, uygulamaya yönelik bir el kitabı olmadığı gibi gençlerin bunları öğrenebilecekleri ustalar da yok. Mimar Sinan’ın bir camiinin bütün işçiliği ve detaylarıyla birebir taklidini yapmak varken onun iyi olmayan bir benzeri yapılıyor. Oysa Mimar Sinan’ın eserlerini gerçekten taklit ederek ister istemez mimarlığı öğreneceğiniz için daha sonraki işlerinizde ilerleyeceksiniz.

Mimar Sinan aslında Mezopotamya’dan bu yana Orta Doğu’da oluşmuş bir anıtsal mimarlık geleneğinin getirildiği en son noktadır. O yüzden Mimar Sinan’ın ötesi olmamış, hep taklit edilmeye başlanmıştır. Mimar Sinan’ı taklit etmek bile bir ayrıcalıktır. Dünya mimarlık tarihinde bir geleneği en son noktasına getirmiş bir insanın eserlerini taklit edip mekanlarını üretmek bir ayrıcalıktır. Yeni teknolojilerle de bunu yorumlayabileceğiniz gibi birebir yığma taş da yapabilirsiniz. Veyahut, Mimar Sinan’dan bir takım ilkeler çıkartabilirsiniz.  Örneğin, oranlar. Selimiye, Süleymaniye mükemmel oranlara sahiptir.  Bu mükemmel oranların temeli insan bedenidir. Bunun geleneği de insan merkezli bir evren anlayışıdır. Aklı evvelden izler taşıyan bir dimağ ve zihne sahip insanın merkezde konumlandırılışıdır. Mevleviliğin figürlerinde açık bir şekilde ifade edildiği gibi insanı merkeze alan, gök kubbeden yeryüzüne bir kozmik eksene dönüştüren bir düşünce biçiminin ürünüdür. Bu düşünce biçimi mimari oranlara da yansımıştır. Sinan’ın eserlerinin içinde her zaman binayla iletişim kurabileceğiniz bir niş, bir köşe, bir çeşme, bir şadırvan, bir mihrap, bir kürsü vardır. Onun yanına gidersiniz ve bina oradan büyümeye başlar. Oradan kornişe gelir, kornişten kemerlere gelir, kemerlerden yarım kubbeye gelir, yarım kubbeden ana kubbeye gelir. Yani binanın her zaman sizi içine aldığı, insan bedeni temelli bir oransallık vardır. Bunu Le Corbusier’in Modulor’üne getirmeye gerek yok. Bu zaten Mimar Sinan’ın modülasyonlarından çıkmış bir şeydir. Biz elimizin altında Mimar Sinan varken Modern mimarlık üzerinden Mimar Sinan’ın proporsiyonlarını gündeme getirmeye çalışıyoruz. Doğrudan doğruya kendi kaynağımız varken buna gerek yok.

Mimar Sinan bir Barok mimardır. Mimar Sinan’ın klasizmi 9-10. Yüzyılda Arap dünyasında başlayan gelişmelerdir. Bir Şam Emeviye Camii’nin eski Roma bazilikası ile hesaplaşması aslında erken Rönesans dönemi binası gibidir. Timur döneminin eserleri geç Rönesans’tır. Mimar Sinan bir Barok mimar olarak bunları sentezlemiştir, bütünleştirmiştir. Sentezlerken de o parçaları da kendi varlıklarıyla tutabilmeyi de başarmıştır. Kaufmann, Barok mimarların Rönesansın ideallerini gerçekleştiremedikleri için bezemede aşırılığa gittiklerini ifade ediyor. Rönesans mimarlarının Avrupa’da, bir ana fikrin altında, parçaları sentezleyerek temel form ifade etme arayışını gerçekleştiremedikleri için Barok deformasyonlar ortaya çıktı diyor. Mimar Sinan’a baktığımızda, Rönesans ideallerin hepsi gerçekleştirilmiş durumdadır. Mimar Sinan bir Barok mimar olarak Rönesans idealizmini bir nihayete erdiyor ki Batı’da bu gerçekleştirilememiştir.

  • Düzenli: Mimar Sinan’ı anlatırken Rönesans ve Barok’a referans vererek anlatıyoruz. Bu metodoloji hakkında fikrinizi merak ediyorum. Bu kıyas niye yapılıyor?

Peker: Klasiğin arkasından Barok’un gelmesi; bir akılcı sistem kurulması ve çökmesinin ardından kaotik bir dönem yaşanması, bunun tam anlamıyla bir çoğulculuk içinde ifade edilebilmesi döngüselliği her çağda var. Helenizm de klasik sonrası gelen bir Barok dönemdir örneğin. Bunlar Avrupa’da çıkan kavramlar olsa da her gelenekte var. Örneğin Tac Mahal bir Barok eser. Tac Mahal’den önce Hindistan’daki mezar yapıları bir klasizmi kurguluyorlar. Tac Mahal bunları sentezleyerek ortaya çıkıyor.

  • Düzenli: Kavramı Batılı içeriğinden sıyırarak genel bir anlamda kullanıyorsunuz. Belki kendi kavramlarımızı üretmemiz gerekiyor. Sorularla devam edecek olursak: “Mimar Sinan’ın eserlerinin bugün tamamen aynı şekilde kopyalanması ne kadar doğrudur merak ediyorum. Günümüzde yapılan yapıların XVI. yüzyıl görünümünde olması, eserlerinin felsefesinin değil de biçiminin taklit edilmesi o dönemin mimarlarına haksızlık olmaz mı? Aynı zamanda bu durum tarihsel bir karmaşaya yol açmaz mı?”

Peker: Bunlar klasik akademik eğitimin önyargılarıyla sorulan sorular. Bunlar mimarlığın önünü tıkıyor. Tabii ki her durumda yapılamaz. Her mimari tasarımın zamanı, mekanı, yeri, sosyal durumu, işvereni dikkate alarak çözüme gitmesi gerekir. Dolayısıyla, Mimar Sinan’ın yapılarını kör göze parmak batırırcasına hiçbir ilke olmadan taklit etmek teatral bir fuar mimarisi ortaya çıkarır. Fakat, bir tarihi çevrede veya tarihi çevreyi tekrar yaratmak istediğiniz bir mekanda gereken yapılır. Osmanlı üslubu diye bir üslup üretilmelidir. O zaman en çağdaş mimarı getirip bir bina yaptırabilirsiniz. Yani bu çoğulcu ortamı bizim sağlayabilmemiz gerekir. Bunların ortasında, yerelliklerle global olanı birleştirmeye çalışan bir şey de yapabilirsiniz Turgut Cansever’in yaptığı gibi.

Niteliksiz, kalitesiz, bilgisiz, taklit gibi görünen ama taklit olmayan, çevreyi dikkate almayan, gerekçesi olmayan binaları yapmamak lazım. Etik değerler bunlardır. Üslup etik bir değer değildir. Osmanlı tarzı, Yunan tarzı, Roma tarzı bir bina yapmak etik değer olamaz. Bu bakış açısı yerleştiği zaman daha orijinal işler yapılacak zaten. Bir bakış açısının idealleştirilmesi yüzünden reddiyeler ortaya çıkıyor. Reddiye üzerinden gelişen ideolojik yaklaşımlar doğru değildir. Bir şeyi gündeminize aldığınızda, oradan çıkartılacak dersler olacaktır. O dersler sizi daha iyi, daha nitelikli ve daha özgün olmaya götürecektir. Siz yolları tıkıyorsunuz, o yoldan gitmek isteyenler o işi kötü yapıyorlar. Etik değerler başka, mimari tasarımda özgürlük başka.

  • Düzenli: Bir şeylerin önünü açın, komplekslerinizden arının demek istiyorsunuz. En yakınınızda olan şeyi dikkat, rikkat ve ciddiyetle araştırdıktan sonra ortaya çıkan ürünün hiçbir şekilde taklit olmayacağını, yeni bir şey ortaya koyacağını mimarlık tarihi literatürü zaten bize söylüyor. Turgut Cansever’in yapılarında bir eskilik var; ama benzerini eskide göremiyoruz. Geçmişi, bugünü ve geleceği, bu zamansal aralıkları, hep birlikte düşünme anlamına geliyor.

Peker: Aachen savaş sonrası tamamen yıkılmıştır ve aynen ayağa kaldırılmıştır. Biz bugün bir Osmanlı mahallesini ayağa kaldıramayız; kaldırırız ama kötü kaldırırız. Çünkü Osmanlı mimarisinin ilkeleri ortaya koyulmadı. Dolayısıyla, taklit restorasyon için de lazım.

  • Düzenli: “Mimar Sinan’ın ustalık eserim diye adlandırdığı Selimiye Camii’ne geçmişte uygulanan restorasyon uygulamalarından dolayı akustik gibi bazı unsurları bozulmuş. Bu bozulmaların nedeni nedir? Sizce tekrar yapılacak restorasyonlarda bu anlamda nasıl bir yol izlenebilir?”

Peker: Restorasyon çok ciddi bir iş. Türkiye’de restorasyonlar sonrasında çok şey kayboluyor ve kaydedilmiyor. Yeterince belgelenmiyor. Bilimsel araştırma çok önemli. Bu bilimsel araştırmaya gençlerin de ilgi gösterebilmesi için mimarlık hocalarının tarihi etik değerlerle değil, onu bir araştırma konusu, inceleme konusu, esinlenme konusu olarak yeniden tanımlaması lazım. Tarihle bu sorunlu ilişkinin ortadan kalkması gerekiyor. Tarihi çeviriler üzerinden anladığımız için çevirilerin verdiği oryantalist yargıları hemen benimseme söz konusu. Bu çarpık tarih algısı hala hüküm sürüyor. Bu da mimarlık eğitiminde geçmişin dışlanmasına neden oluyor.

  • Düzenli: “Hocalarımızca çokça Mimar Sinan, Sedad Hakkı, Cansever gibi isimleri okuma tavsiye ediliyorken genç bir tasarımcı bu isimleri tekrara düşmeden nasıl tahlil edebilir? Nasıl yeni bir yapı inşa edebilir? Bu yüzyılda hala yeni bir şeyden bahsetmek mümkün müdür?”

Peker: Yeniyle takıntılı olmamak lazım. Her okuduğunuz sizi zenginleştirecektir. Farkında olmadan ilerde yapacağınız eserlere o zenginlik aktarılacaktır. Size verilenden çok sizin ne yaptığınız önemli. Sizin araştırmalarınız, sizin keşifleriniz önemli. Etrafınızı tanımak ve değer vermek, sonra zaman içinde bir oluşum sürecini yaşamak gerekiyor. Taklit kaygısı soyut, içeriği olmayan, yerel içeriği olmayan üretimlere sebep oluyor. Şu an mimarlık ortamındaki durgunluk da bunu gösteriyor.,,

Düzenli: “Geçmişteki yapılara baktığımızda zamanın üslubu ile bir bütünlük görmek mümkün. Olumsuz taklitçilik bir hiç de yaratabiliyor. Bu çağda, mimarın üslubundan ziyade bir üslup mümkün mü?”

Peker: Bugün Selçuklu mimarisi diye bize sunulanlar Selçuklu mimarisi ile bir ilgisi olmayan, I. Milli Mimarlık üslubuyla yapılan binalar. Özgün Selçuklu üslubunu yorumlayıp, anlayan değil onu taklit edebilen bile yok. Selçuklu taklidi keşke olsa. Gevher Nesibe Darüşşifası ve Gıyasiye Medresesi’nin, 1960’lı yıllarda rekonstrüksiyonu yapıldı. Dolayısıyla o medresenin şahane bir taklidi oldu ve kimse onu deneyimlerken gerçek bir Selçuklu medresesi olmadığını düşünmüyor.  Kayseri kalesinin içinde keşke bir müze yerine, eski iç kaleyi yansıtan buna benzer binalar yapılsaydı. Öğrenmek; olması gereken tarihi mekanlarda restorasyon, tamamlama, rekonstrüksiyon; rekreasyon mekanlarında (fuar, tatil köyü) istek üzerine yaratılması için taklit gereklidir.

Bir sürü mimarlık tarihçisi yetiştiriyoruz, bunlar stüdyo hocası oluyorlar. Dolayısıyla mimarlık tarihini de merkeze alan bir yol açılması lazım. Bir üslup yok, çoğulcu bir çağdayız. Evrensel ilkeleri kullanan, dijital araçları kullanan, parametrik tasarım, biyomimikri gibi yolların da açılması lazım.

  • Düzenli: Yani biyomimikri, yüksek teknoloji gibi alanlara ne kadar yol açıyorsak geçmişten gelen alanlara da o kadar yol açmamız lazım. Adaletin sağlanmasıyla, bunu her mimar birey kendi meşrebince ileri götürür.

Peker: Bunun açılmamasının sebebi de Orta Çağ skolastisizmi, kartezyen düşünce, yani mühendislikle yarışan mimarlık, her şeyin kalıplar içinde insanlara empoze edilmesi. Eurocentrizm, oryantalizm gibi hastalıklardan kurtulup özgürleşmemiz gerekiyor. Gençlerin ‘ben bu kalıplara girmem’ diye düşünmesi gerekiyor.

  • Düzenli: “Taklit ile klasik sanatlardaki meşk aynı mıdır? Meşk, ustayı kopyalamaya çalışmak gibi bir yöntem. Meşk yöntemiyle eğitim yapabilecek okul var mı?”

Peker: Meşk, hocandan öğrenmek, terennüm etmek demektir. Bizim geleneksel sanatlarımızda birebir değişim vardır. Modern akademik eğitimle geleneksel eğitimin pratikleri değişti. Geçmişe gidelim, geçmiştekilerin aynısını yapalım demek için bunları söylemiyoruz. Bazı farkındalıkları yaratmak için söylüyoruz.

Singapur’da gökdelenlerin çatısında Pagoda çatıları vardı. Sorduğumda bu bizim kültürümüz dediler. Petunas Towers (Kuala Lumpur) da bir pagoda esinlenmesidir. Yani bu insanlar bundan rahatsız olmuyor tam tersine, halkın tanıyabileceği, iletişim kurabileceği bir kimlik ifadesi olarak görülüyor. Bir gökdelenin tepesinde kubbe olmasına aşırı bir tepkisellikle karşı çıkmak tarihle sorunlu bir ilişkinin göstergesidir. Avrupalı bir işveren de Osmanlı kubbesinin yanında kilise kulesi gibi bir iş merkezi de yapabilmeli. Bizim de aslında toplum olarak başka olanı kabullenebilme yeteneğimizin de geliştirilmesi lazım.

  • Düzenli: Bizim kadim okullarımızda da geçmişi araştırarak öğrenme yöntemi yok aslında.

    Peker: Yok, aslında mühendisliğe indirgenmiş durumda.

Düzenli: “Bruno Taut’un, ‘Her milli mimari fenadır; fakat her iyi mimari millidir.’ sözü hakkında ne düşünüyorsunuz?”

Peker: Millinin içinde çoğulculuk, farklılık, yerellikler içerilmiyorsa o indirgemeci, soyutlayıcı, tek biçimli bir yaklaşım tarzıdır. Onun için ben yerelliği tercih ederim. Mahalli tarihler, kültürler üzerinden tasarım yapabilmek lazım. Osmanlı dendiği zaman milli olarak algılanıyor. İstanbul Osmanlı’dan ayrı düşünülemez. Mimar Sinan’ın da eserlerinin çoğu İstanbul ve çevresindedir. Konya diyince, akla daha çok Selçuklu gelir. Antalya dediğimizde Roma’nın da düşünülmesi gerekir. Her bölgenin de kendi geçmişiyle hesaplaşan bir mimarlık olmasında fayda görüyorum. Bu anlamda milli iyidir demek tam doğru değil.

  • Düzenli: Kadim, eski olana da hak ettiği yeri, diğer bütün şeylere tanıdığınız şans kadar tanıyın dediniz ve sizden ileri tetkiklerini beklediğimiz bazı ifadelerde bulundunuz:
    • Taklit edemeyen taklitçi olur.
    • Sinan Barok bir mimardır.
    • Üslup etik bir değer değildir.

Konuşmacılara ait link :

Ali Uzay Peker

Halil İbrahim Düzenli

Programda Bahsi Geçen Kitap ve Kaynaklar

  • The Double Headed Eagle of Seljuks: A Historical Study, Ali Uzay Peker, İstanbul University—Link
  • Cosmology and Architecture in Premodern Islam: An Architectural Reading of Mystical Ideas, Samer Akkach, State University of New York Press
  • Osmanlı Mimarisi, Doğan Kuban,YEM Yayınları
  • Sinan Çağı, Gülru Necipoğlu, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları
  • Tarihsel ve Muhayyel Mimar Sinan, Uğur Tanyeli, Kayseri BÜSAM Şehir Akademi—Link
  • Mimar Sinan, Turgut Cansever, Klasik Yayınları
  • Mimar Sinan, Apdullah Kuran, Hürriyet Vakfı Yayınları
  • Modulor, Le Corbusier, YEM Yayınları
  • Architecture in the Age of Reason. Baroque and Post-Baroque in England-Italy-France, Emil Kaufmann, Journal of Aesthetics and Art Criticism